Yerel Yönetimler ve Kültürel Çalışmaları
05 Nisan 2010 Pazartesi 23:19
Yerel yönetimler, yönetim alanında giderek hakim duruma gelen konumları
gereği, hemen tüm yerel hizmetlerin tek muhatabı olarak, kültür
politikalarının da odağında görev yapan kurumlardır.
Günümüzde yönetimde, giderek daha birincil duruma gelen yerel
yönetimlerin önemli bir hizmet alanı da kültürel çalışmalardır. Bu
nedenle kültürel yapının geliştirilerek koruması, bir sorunsal olarak
dikkatlice çözümlenmelidir. Yönetilen bireyler olarak yerel halk ise bu
kültürce kodlandırılmış davranışları ile özellikle karar vericileri
“seçilmiş” birimler olan yerel yönetimleri hem seçmekte, hem de
uygulamalarına destek yada muhalefet yönelimi gösterebilmektedir.
Türkiye’de Büyükşehir Yerel Yönetimleri için ayrı yasal düzenlemeler
yapılması, 1980’li yılların ilk yarısından bugüne kadar sürekli
yenilenen ve gelişen dinamik bir yapıyı göstermektedir. Temsili
demokrasinin krizi sorunsalına çözüm olarak getirilen önlemler, daha
doğrudan bir demokrasiyi temsil eden yerel yönetimleri giderek öne
çıkarmakta ve AB süreci ile de ayrı kanallardan gelişen ilişkiler,
yerel yönetimlerin, doğrudan Avrupa ile ilişki kurmalarını ve uygulanan
tüm yönetim politikalarını yakından izlemelerini gerektirmektedir.
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR VE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK Gerek tarihi geleneklerine,
gerekse günümüze taşıdığı kodlara ve deneyimlere bakıldığında ülkemiz
kültür yapısının eşi görülmemiş bir zenginliğe sahip olduğu
söylenebilir. Yalnızca bu tesbit bile, günümüz “çokkültürlülük”
söylemlerinin ülkemizin somut deneyimleri çerçevesinde kolaylıkla
örneklenebilir olduğunu göstermektedir.
Günümüzde kültür dünyaları büyük ve yayılmacı bir tektipleştirme
baskısının tehditi altındadırlar. Modernleşme olarak özetlenen
toparlayıcı bir kavramsallaştırmayla ifade edilen bu gelişimler, tüm
kültür ve medeniyetleri bir şekilde etkilemektedir. “Modernleşme, fikri
çerçevede bilgi toplumu, siyasi çerçevede artan siyasi katılım ve
gelişmiş sivil toplumu, iktisadi çerçevede yüksek yatırım-tasarruf
oranlarıyla, yüksek refah düzeyi, sosyal çerçevede gelişmiş sosyal
göstergeler ve sosyal refah devleti ile psikolojik çerçevede nisbeten
dinamik, mobilize ve açık toplumda ifadesini bulmaktadır” (Bayrak
tutan, 1996: 16). Bu tarifin dayanağı olan açıklık da kültürel yapının
uyum esnekliğini gerektirmektedir.
Bugün ulus-devletler tarafından şekillendirilmiş çerçevesi içinde
kültürel kodların daha “mikro” ölçeklerde ayrışması karşısında,
milliyetçilik eğilimlerinin de hem dağılma gösterdiği hem de farklı
coğrafyalarda yeniden açığa çıktığını ileri sürmek abartılı
olmayacaktır. Bu çelişik gelişimler, eğilimin alacağı yönelimleri
sınırlandırmak isteyen yönetim birimleri için ele alınması gereken
önemli bir süreç olmaktadır.
Öte yandan bir taraftan kültürel kimlikler öne çıkmakta ve farklılıklar
gündeme gelmekte, öte yandan tüm dünya benzer ürünlerin etkisi altında
benzer bir kültüre doğru yönlendirilmektedir. “Günümüzde dünya çapında
bir işbölümü söz konusudur. Bir işbölümü, akışları… gerektirir. Bu,
devlet sınırlarının geçirgen olması gerektiği anlamına gelmektedir ve
zaten öyledirler de. Tam da, birbirlerinden farklı ulusal kültürlerin
yaratıldığı bir anda, bu akışlar ulusal farklılıkları ortadan
kaldırmaktadır.” (Wallerstein, 1998: 129).
Bu gelişim nedeniyle de birçok yerel yönetim biriminin, yerel kültürel
değerlerin unutulmaması, yeniden canlandırılması için çok çeşitli
kültürel etkinlikler yürüttükleri görülmektedir. Yerel yönetimlerin
temel olarak yol, su gibi somut altyapı hizmetlerinden oluştuğuna dair
dar kapsamlı görüşler bugün değişmekte ve kültürel hizmetler artarak
büyük bir çeşitlilik göstermektedir.
Çok kültürlülük kendi başına zenginlik olmanın ötesinde tarafları
besleyici bir ortam da sağlar. Tarihte sıklıkla görüldüğü üzere
“birbiriyle pek uyuşamayan kültürlerin, …arasındaki korkunç çatışmalar,
büyük bir yaratıcılık haznesinin kapağını açmıştır”(Berlin, 1999: 109).
Ama konuya daha çekinceli bir şekilde yaklaşmak da mümkündür.
“Tekbiçimlileşmeye tepki, kültürel
çeşitliliği (ve ona bağlı etik değerleri) yeniden sağlamayı düşleyen
bir geçmiş ütopyacılığına da dönüşebilir ve bugün en çok görüleni de
budur. ‘Kültürler’e tarihüstü değişmez özellikler atfettiği için
‘kültürcü’ diye adlandırılabilecek bu tepki, kapitalizmin yerinde sayan
ve yoksullaştırıcı versiyonuyla da olsa karşımızda evrensel bir kültür
bulunduğunu, bu kültüre kendini ifade etme olanağı veren yerel
biçimlerin asıl içeriklerini yitirdiklerini, bunları yeniden
canlandırmak istemenin trajik bir çıkmaza saplanmak olacağını görmez”
(Amin, 1993: 20). YEREL YÖNETİMLER VE KÜLTÜREL ÇALIŞMALARI
Çok kültürlülük, günümüz dünyasının yönetim anlayışının en temel
konularından biri, buna karşın, gerek iletişim platformları şeklindeki
yerel ağların varlığı, gerekse AB Yerel Yönetim Ağları, Birleşmiş
Milletler ve AB tarafından “Kalkınmada Yerel Kapasitenin
Güçlendirilmesi” odaklı çalışma/fon/proje uygulamaları, Kardeş Kent
deneyimleri, ortaklık platformlarını ve karşılıklılık ilkesi
çerçevesinde Avrupa siyasalarını bilmeyi gerektirmektedir.
Tarihinden gelen zengin kültürel birikim ve gelenekleri çerçevesinde,
günümüzün öne çıkan sorunlarından olan çok kültürlülük ve birlikte
yaşam pratikleri açısından tutarlı öngörüler içeren politikalar
üretmesi gereken yerel yönetimler için, Avrupa’daki Türklerin
deneyimleri de büyük önem taşımaktadır. Kültür çalışmalarının önemli
bir boyutunu oluşturan; kentsel nüfusun kültürel dokusu sorunu, göç
olgusunu da irdelenmesi gereken önemli bir unsur olarak gündemde
tutmaktadır. Bugün ülkemizdeki pek çok büyük kentte, kendi ölçeklerinde
bu sorun yaşanmaktadır. Öncelikle iç göç etkisini, kentlerin belli
semtlerinin ağırlıklı olarak belli bir Anadolu kentinden göç etmiş
olanlarca yerleşilmiş bölgelerden oluştuğu gözlenebilmektedir. Bu
tesbit, yerel yönetimlere, kültürel hizmetlerin içeriği ve hatta sunum
yeri açısından bir ipucu sunabilmektedir. Öte yandan bu tesbitin bir de
çok önemli olabilecek siyasi sonucu bulunmaktadır, o da yerel seçmen
olarak bu vatandaşların belli kültürel unsurlardan hareketle oy
yöneliminde bulunabilecekleri hususudur. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bütün bu gelişimler, bir arada yaşama pratiği bakımından, hemen tüm
toplumlarda kültürel bir baskı ve direnç akımının geliştiğini, yerel
tüm birimlerin de bu dönüşümleri anlamlandırmak yoluyla hizmet ve
siyaset yaklaşımları geliştirmeleri gerektiğini göstermektedir. Kültürü
bir kavga alanı olarak görmek yerine, bir uzlaşma, barış ve hoşgörü
aracı haline dönüştürebilmek için; toplumlararası kültürel ilişkilerin
ve kültürel sorunların siyasal güçler tarafından istismarının önlenmesi
için neler yapılabileceği tartışılmalıdır.
Belediyelerin kültürel faaliyetlerinin temel olarak 2 önemli sorunu
bulunmaktadır. Birincisi bu faaliyetlerin diğer temel hizmet alanlarına
göre daha az önemde olmadığının iyice anlaşılması, böylece bu
faaliyetlerin sadece eğlence sektörü bağlamında görülmesinden
vazgeçilmesidir. İkincisi ise faaliyetlerin sadece kültür ve sanata
duyarlı kimi belediye başkanlarının kendi dönemleri ile sınırlı
faaliyetler olması yerine sürdürülebilir politikalar olarak
kurulmasıdır.
Kültürel faaliyetlerin yaygınlaştırılması için sadece eğlenceler
düzenlenmesi ne denli yanlışsa, sadece elitist etkinliklerle
sınırlanması da bir diğer yanlış olmaktadır. Kimi alanlarda bir sektöre
dönüşmeye başlayan kültürel etkinlikler, beklentiler doğrultusunda
gelişecek bir politika olarak kurgulanmak yerine esnek ama tutarlı bir
çerçevede planlanarak yürütülmelidir.
Bir yandan belediyelerin kendi bünyelerinde kurdukları kültür
birimlerinin kurumsallaştırılması desteklenmeli, diğer yandan sanat
kurumları, belediyelerle bilinçli, programlı sağlıklı bir ilişki içinde
çalışmalıdır. Belediyeler ve kentler arası sanatsal aktiviteler
düzenlenmeli, kent kültürü desteklenmelidir.
Kent kültürü çalışmaları yürütülürken kentliler sürece mutlaka dahil
edilmelidir. Kentli olmanın sorumluluğunu taşımak, kentin geleceğini
belirleme konusunda aktif rol oynamak, kısacası kentlilik bilinci
yaratabilmek çok büyük önem taşımaktadır. Bu konuda sivil toplum
kuruluşlarına (STK) büyük bir görev düşmektedir. Tüm bu süreçte sivil
toplum algısının gelişimi ve sivil toplum kurumsallaşması büyük önem
taşımaktadır. Tüm yönetim birimleri ve özellikle bu çalışmanın odağını
oluşturan yerel birimler, sivil tolumun gelişimine destek politikaları
üretmelidir. Yönetimin tek yanlı içerikten, karşılıklılığa dönüştüğü
bir süreçte bu destek, demokrasinin gereksinimi olan aktif katkıyı
besleyecektir.
Belediyeler bu kuruluşların kültürel faaliyetlerine destek verir, ortak
projeler geliştirirken; örneğin kentsel boş mekanlar, üretime yönelik
sağlam projeleri olanlarla hemen aktif alanlara dönüştürülmelidir. Öte
yandan göç olgusu gelişen ve dönüşen bir yeni sorun alanı olarak
yeniden ele alınmalıdır. Özellikle Türkiye gibi iç göç pratiğini çok
yoğun şekilde yaşamış yerel yönetim birimlerinin belli bir deneyim
portföyü bulunmakta ise de Avrupa Birliği projesi de dikkate
alındığında, bu eğilimin ülke içinden dışarıya ve dış ülkelerden
doğrudan içeride bazı büyük kentlere yöneleceği, hesaba alınmalıdır.
İşte bu süreçte de Avrupa’da Türklerin yaşamış olduğu olumlu ve olumsuz
deneyimler önemli bir katkı sunabilir. Yerel yönetimler bu süreçlerin
gelişimini de izlemek ve değerlendirmek durumundadırlar.
KAYNAKÇA
Amin, S. (1993). Avrupamerkezcilik, (Çev.) Mehmet Sert, İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
Bahro, R. (1989). Nasıl Sosyalizm, Hangi Yeşil, Ne İçin Sanayi?, (Der.)
Tanıl Bora, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Bayraktutan, Y. (1996). Türk
Fikir Tarihinde Modernleşme, Milliyetçilik ve Türk Ocakları, Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayını.
Berlin, A.(1999). “Volsgeist’ın Geri Dönüşü: İyi ve Kötü
Milliyetçilik”, (Ed.) Nathan Gardels, Yüzyılın Sonu, 2.Baskı, İstanbul:
İş Bankası Yayınları.
Fırat, A.S. (2008). ”Yerel Yönetim Politikalarının Zenginleştirilmesi
Bakımından Çokkültürlülük Sorunsalı ve Avrupalı Türklerin Deneyimleri”,
Erciyes Üniversitesi tarafından Anvers-Belçika’da 20-25 Şubat 2008
tarihlerinde düzenlenen "I.Uluslararası Eğitim ve Kültür Bağlamında
Avrupalı Türkler Kongresi"ne sunulan bildiri.
Wallerstein, I. (1998). “Ulusal ve Evrensel: Dünya Kültürü Diye Bir Şey
Olabilir mi?”, Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi, (Der.) Anthony
D.King, Çev.Gülcan Seçkin, Ümit Hüsrev Yolsal, Ankara: Bilim ve Sanat.